10 Haziran 2013 Pazartesi

Türkler Siyaseti Abartıyor

   Siyasiler halkın oyuna taliptir, gönüllerine değil. Biz ülkecek hem oy verip hem ücretsiz avukatlık, reklam, halkla ilişkiler hizmeti veriyoruz. Onlara söylenen her kötü söze gövdemizi siper ediyoruz. Sonra şımarıyorlar, halkın hizmetkarı olduklarını unutuyorlar. Herşeyi bizim için ama bize sormayarak yaptıkları yetmiyormuş gibi vicdanlarımızı onların emrine verip, iyi ve kötüyü seçme görevini dahi onlara veriyoruz. Bir insanın siyasi görüşü onun insanlığından önce gelebiliyor. Bir sanatkara duyduğumuz saygı ve sevgi, onun siyasi fikirlerine göre şekillenebiliyor.
   Bunlar birden oluşmadı. Bir odacının bile hükmü yürüdü bu ülkede. Siyaset putlaştırıldı. İnsanlar kendi getirdiklerine tapmaya başladılar, belki de sığındılar. Türkiye'nin siyasal geçmişi hakkında fikir sahibi olmanız için en azından Kemal Sunal'ın Düttürü Dünya'sını izlemenizi önereceğim. Türk insanı yoksuldu, kuru ekmeği kendisine bahşedilen bir nimet olarak belledi, oyunu vererek makam sahibi yaptıkları karşısında boynu büküktü. Siyasi erk bunu fırsat bilip insanların sırtına daha fazla binmeye başladı. İktidarı elinde bulunduran bir korku imparatorluğu yaratıyordu, bertaraf olmak istemeyen taraf oldu. Önce sadece menfaatleri için, sonra kanıyla canıyla..
   Halk nezlinde, güce karşı bir aidiyet hissi oluştu. Siyaset güce ortak olma vaadiyle insanların vicdanını ele geçirdi. Bireysel düşünce rafa kalktı ve ülkeye tek seslilik hakim oldu. Partiler kendi aralarında da tek sesliliğe yöneldiler. Yapılan gizli oylamalar cep telefonu kameralarıyla takip edildi. Bir olay karşısında parti tutumunun dışında hareket eden vekil istifaya zorlandı. Bir önceki cümlesinde demokrasi savunuculuğu yapanlar bir sonraki cümlede rakip partinin muhalif sesiyle dalga geçti ironi yaparcasına. Ülkede sadece bir kaç ses kaldı, herkes aynı ağızdan konuşmaya başladı. Siyasi partilerin ve hatta iktidarın muhtaç olduğu kudret ise sermayede gizliydi. Bir ülke, sermaye ağzından konuştu; sermaye karşıtlığı yaparken dahi.

Tüm bunlar, Türk siyasetinin son 10 yılına veyahut 10 yıl öncesine ait değildir. Türkiye'nin siyasal hayatı ayıplarla doludur, insanlar belki muhtaç olduklarından belki hırslarından dolayı bu amaca hizmet etmişlerdir. Nacizane tavsiyem ideoloji ile vicdanın -olması gerektiği gibi- yer değiştirmesidir. İşte o zaman birbirimizin yüzüne bakabiliriz. İşte o zaman gücü eline alan rövanşist eğilimlerinden kurtulur. İşte o zaman  bugünlerin bir anlamı olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder