5 Ekim 2013 Cumartesi

Suits Dizisi, Amerika ve Kapitalizm

Bir kaç ay Amerika'da geçirdiğim müthiş zamanları özleyerek hep tekrar ve bu kez uzun soluklu gitmeyi istiyordum, hala da istiyorum. Lakin kabullenemediğim bazı Amerikan gerçekleri var.
Amerika'ya ait olan herşeyin altından bir komplo aramak ve yahut her komplonun ardında Amerika'yı arama arzumuz aşikar. Çoğu fark edemediğimiz veyahut her şeyden şüphe duyduğumuz bu komplo teorileri içerisinde bazıları var ki mide bulandırıyor. Öncelikle dizideki birazdan vereceğim rahatsız edici detayı fark etmemi sağlayan Sherlock dizisine, zekamı teşvik ettiği için minnettarım.
Amerika'da endüstri giderek daha soyut hale geliyor. Endüstri, mekanik bir olayın tanımı olmaktan çıkmak üzere. Bu endüstriyel değişim elbette sanat kavramını da eskiden hiç olmadığı kadar farklı bir olay haline getirdi. -Bu aradaki uzun ve entellektüel yazıyı yazmak istediğimden pek emin değilim, en iyisi direkt diziye geçelim, uygulamalı anlatalım. -
Dizi aslında güzel, bir kaç günde ilk sezonunu bitirdiğim bir dizinin kötü olmasını beklemeyin zaten. Lakin en son dayanamayıp bu yazıyı yazıyorum. Yapımcıların idealist olmasını beklemezdim, ancak bu lanet kapitalistlerin artık senaryoyu direkt kendilerinin yazdığını düşünmekteyim. Amerikan televizyon dizileri içerisinde ortalamanın üstünde bir kaliteye sahip olan Suits, her bölümünde her dakikasında bize şunu vurguluyor. Siz özel şirketlerin kölesisiniz. Amerika'da vatanseverlik duygusunun Hollywood aracılığıyla uyandırılmaya çalışıldığını hepimiz biliyoruz, şimdi roller değişti. Dünyanın acımasızlığı sanata da yansıyor, Güçlü devletlerin yerini güçlü şirketler alıyor ve Suits gibi diziler bizi birer "firmasever" olarak dönüştürmek istiyor. Amerika'nın en iyi hukuk okulunu en iyi derecelerle bitirseniz dahi, bu firmada çalışıyorsanız tüm hayatınızı bu işe adamanızı istiyoruz. Özel hayatlarınız olmayabilir, ailenize yeteri kadar vakit ayıramıyor olabilirsiniz, ama unutmayın bu şirketin çalışanısınız! Yavşak Amerika. Hitler'in izinde gidiyorlar, insanları iç dünyalarından kopartıp çizdikleri kalıplarla yaşamalarını, kendi önceliklerini unutup sahip oldukları tek şeyin kendilerine ait olduğunu ve bununla gurur duymaları gerektiğini sanat yoluyla damarlarımıza enjekte ediyorlar.
İdealleriniz üzerinden kimsenin sizi fethetmesine izin vermemeyin. Özgürlüğünüz hep sizinle kalsın, herşeye sahip olduğumuzu anladığımız o an hiç bir zaman olmayacak, bu yüzden kahrolsun açgözlülük yaşasın Just Mubayka.
 İnsan olduğumuzu ve bir gün hayat serüvenini tamamlayacağımızı, geriye bırakacağımız en büyük servetin sevgi olduğunu asla unutmayalım. Ayık olalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder